Günümüzde mezheplere karşı çıkanlar mezheplerin Müslümanları böldüğünü iddia etmek gibi bir cehalete düşmüşlerdir. Hâlbuki mezhepler Müslümanları bölmedi bilakis Müslümanları birletirmiş oldu.
Nasıl olur bu?
Çünkü mezhepler ortaya çıkmadan önce birçok görüş ayrılıkları vardı. İnsanlar bu görüş ayrılıklarından, içtihatlardan hangisine tabi olacaklarını bilmiyorlardı. Mezhep imamları bu görüş ayrılıklarına bir standart, bir usûl getirdiler. Böylece ayrılıklar ortadan kalktı. Artık tartışmalarda takip edilen bir yol ve usul ortaya çıkmış oldu. Tartışmaların seviyesi daha ilmi bir havaya büründüğü gibi, görüş ayrılıklarını da zamanla azaltmış oldu.
Mezhep imamları bir usûl ortaya koymamış olsalar da bugün insan sayısı kadar görüşlerin ortaya çıkmaması imkânsız olur. Mezhepler Müslümanları birleştirdiği gibi, bir bakış kazandırdılar.
MEZHEP FARKLILIKLARI VE MEZHEPLERİN OLMASI RAHMETTİR
Abbasi halifesi Mansur, İmâm-ı Mâlik’e “Senin kitaplarını yazdıralım, âlem-i İslâm’ın her tarafına dağıtalım. Ümmeti bunlara sevk edelim.” teklifinde bulunur.İmâm-ı Mâlik şu cevabı verir: “Ya emire’l-mü’minin, âlimlerin farklı görüşleri Allah’tan bu ümmete rahmettir. Her biri kendi nazarında doğru olana tâbi olur. Hepsi hidayet üzeredir ve hepsi Allah’ın rızasını ister.”
Dört hak mezhep içinde kişi bir konuda diğer mezhebi taklit edebilir. Fakat bunun koşulları vardır.
Öncelikle kişinin başka bir mezhebin içtihadını taklit etmesi için bu konuda kendi mezhebi içindeki görüşlerin/ruhsatların tükenmiş olması gerekir. Ayrıca bir konuda iki ayrı içtihatla aynı zamanda amel edilmez. Örneğin eli kanadığında şafi mezhebine uyarak namaz kılan bir kimse bu sırada eli kadına değdiğinde Hanefi mezhebini taklit edemez. Çünkü şafi mezhebine göre abdest hali devam ederken, aslında Hanefi mezhebine göre zaten abdesti bozulmuştu. Bu arada eli kadına değdiğinde şafi mezhebine göre de bozulmuş yani iki mezhebe göre de abdestsiz olmuştu.
Ayrıca kişi birbiriyle ilgisi olmayan iki ayrı konuda birbirine zıt iki ayrı içtihatla amel edebilir. Ama aynı meselede iki ayrı içtihadla amel etmesi (yukarda abdest örneğini verdik) caiz değildir. Buna telfik (mezhepleri birleştirmek karıştırmak) denir. Telfik caiz değildir.
SAHABELERİN İÇTİHATLARI VE AYRILIKLARI
Sahabeler de yeri geldiğinde içtihat yapmışlardır. Hatta bu içtihadlarda farklılıklar ortaya çıkmış, olaya Peygambere intikal ettiğinde iki içtihadı da kabul etmiştir. Bu de Resullahın Müslümanları teşvik ettiği ve içtihatların farklılıklarını da normal karşıladığını göstermektedir.
Sefere çıkan iki sahabe, namaz vakti geldiğinde su bulamayınca teyemmümle namazlarını kılarlar. Sonra vakit içinde su bulurlar. Biri namazı iade eder, yeniden kılar. Diğeri ise önceki kıldığını yeterli görür. Dönüşte durumlarını Resûlullah’a sorarlar. Hazret-i Peygamber iade etmeyene“Sünnete isabet ettin.”, diğerine de“Sana iki defa ecir var.”cevabını verir. “Sahabelerim yıldızlar gibidir, onlara uyarsanız hidayete erersiniz.”
Müslümanlar arasındaki içtihadi ayrılıklar rahmettir
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir hadis-i şeriflerinde “Ayrılıklar geçmiş ümmetlere azap olduğu halde, benim ümmetime rahmet olmuştur.” buyurmuşlardır.
Yani geçmiş ümmetlerde açık ve kesin tek hüküm varken, Allah bu ümmete kolaylık ve genişlik olması için içtihad ve farklı görüşler ortaya koymalarında bir anlamda izin vermiştir.
İslam öncesindeki kavimlerde görüşler ve kurallar katıydı.
Tek bir görüş vardı. Yoruma açık değildi. Ruhsatlar yoktu.
Örneğin sidik vücutlarına değince orayı kesmeleri gerekiyordu. Günah işlediklerinde tövbe etmelerinin yolu nefislerine kıymaktı.
Bu durum dinlerinin zor olmasına ve sıkıntıya neden oldu.
Ama Allah bu ümmet üzerinde zorluğu kaldırdı. Bu Muhammed ümmetine verilen en büyük hediyedir.
Görüş ayrılıkları, yorumlar, içtihatlar bizim için rahmettir, sıkıntı değil.
Facebook ortamında görüyorum herkes görüş ayrılıklarından korkuyor, bunu fitne olarak yorumluyor ve herkes ayetleri/hadisleri delil getirerek kişileri kendi görüşüne getirmek için mücadele ediyor.
Halbuki böyle yapacaklarına çeşitli meseleler üzerindeki görüş ayrılıklarını, âlimlerin yorumlarını, içtihatlarını, delillerini öğrenseler daha faydalı olmuş olur ve kendilerinin de ufukları açılmış olur…
MEZHEPLERİ EMEVİLER KURDU İDDİASINA CEVAP
Özellikle Şia kaynakları ve milliyetçi/ateist gruplar, mezheplerin Emeviler tarafından tamamen siyasi amaçlı veya kitleleri kontrol altına almak için kurulduğunu iddia etmektedirler.
Bu görüş, ilmi olmaktan uzak olup tamamen ideoloji kokmaktadır. Çünkü mezheplerin temelini oluşturan ilkeler daha Peygamberimiz zamanında ortaya konmuştu. Yani Peygamberimiz içtihatları teşvik etmiş, Muaz b. Cebel’in Yemen valiliğine gitmesinde söylediği “bir konuyu araştırırken önce kitap, sonra sünnet ve bulamazsam içtihadımla hüküm vereceğim” sözünü Hz. Peygamberin beğenmesi de olayın ilkesini ortaya koyar. Ayrıca dört halife dönemindeki uygulamalar, sahabelerin gittikleri yerlerde kendi içtihatlarını ve görüşlerini ortaya koymaları hepsi mezheplerin ortaya çıkmasını sağlayan amilledir.
Emeviler, belki devlet olarak bu içtihat ve görüşlerden bazılarını desteklemiş olabilir. Özellikle Şam’da kurulmuş olan Evzai’nin mezhebi ve akidede Mürcie’yi savunmaları böyle bir intiba yaşatmış olabilir. Ama bu mezhepleri tamamen onlar ortaya koymuştur iddiasını desteklemez. Mezheplerin doğuşunun nedenlerini uzun uzun anlattık.
Telfik-i Mezhep Nedir?
Fıkhî bir meselenin hükmünü farklı mezheplerden seçilen unsurları bir araya getirerek oluşturma anlamında terim. Yani, bir konuda birbirine zıt farklı mezheplerin görüşünü birleştirmektir. Mesela eli kadına değdiğinde ve ardından eli kanadığında abdestini yenilememek! Hâlbuki bu durumda hem Şafi ve hem de Hanefi mezhebine göre abdesti bozulmuş oldu. İbadetlerde başka mezheplere ittiba edildiğinde telfik durumuna düşmemek için dikkat edilmeli, o konuda mezhebin diğer görüşleri de bilinmelidir. Örneğin abdest konusunda bir Hanefi veya Şafi mezhebini taklit ettiğinde ya da bir Şafi Hanefi mezhebini taklit ettiğinde o mezhepte abdesti bozan diğer unsurlara uymalıdır.
Fakat kişi sırf gevşekliği yüzünden tüm mezheplerin ruhsatlarından yararlanmaya çalışması doğru bir yaklaşım değildir. Zorunlu olmadıkça bu yola başvurmamalıdır. Bu yolu kullandığında ise sorununu çözdüğünde bırakmalıdır.
BİR MEZHEBE GÖRE CENNETLİK, DİĞERİNDE CEHENNEMLİK Mİ OLUNUYOR?
İslam düşmanlarının mezheplere yönelik eleştirilerinden birisi de budur. Bir mezhebe göre yapılan günahlardan cehennemlik olunurken başkasına göre ise olunmaz demektedirler. Bu konu aslında iftiradır. Çünkü büyük günah işleyen herkes eğer Allah af etmezse günahlarının cezasını çektikten sonra cennete girerler. Burada sanırım hariciler kast etmektedirler. Çünkü onlar büyük günah işleyenleri cennete almazlar. Fakat haricilerin bu görüşü hem ümmetin kabul ettiği bir görüş olmamış ve hem de naslara dayanmayan tamamen zanni delile dayanmaktadır. Yani ehli sünnetin genel anlayışı iman varsa kişinin yaptığı günahlardan eğer töbe etmemişse Allah dilerse af eder, dilerse cezalandırır. Tövbe etmişse olay başka… Fıkhi furuattaki ihtilaflarda ise olay tamemen içtihadi durum arz eder. Yani konu ihtilaflı olduğundan müslümana bu konuda ruhsat verilir. Eti yenen hayvan, kurbanın vucubiyeti gibi konular… Yani bu görüşlerden hangisi benimserse onun için bir kurtuluş olur… kişi bir içtihada tabi oldugunda sorumluluktan kurtulur. İçthad yanlış bile olsa böyledir.