Doğumu, Ailesi ve İslam Öncesi Hayatı
Hicretten on sekiz yıl önce (m. 603) Medine’de dünyaya geldi. Hazrecoğulları’nın Benî Udey koluna mensuptur. Muâz on sekiz yaşında iken müslüman oldu ve İkinci Akabe Biatı’na katıldı. Resûl-i Ekrem hicretten sonra onunla Abdullah b. Mes‘ûd arasında kardeşlik bağı kurdu.
İslami Dönemi
Bedir Gazvesi başta olmak üzere Huneyn ve Tâif dışındaki bütün gazvelere katıldı ve bunlarda kabilesinin bayraktarı veya temsilcisi oldu. Mekke fethinin ardından Resûlullah Huneyn Gazvesi’ne giderken onu Mekke’ye önce emîr, ardından Kur’an ve dinî bilgiler muallimi tayin ettiği için Huneyn ve Tâif gazvelerine iştirak edemedi.
Muaz’ın Yemen Valiliği
Hz. Peygamber, hicretin 9. yılı Rebîülâhirinde (Ağustos 630) Muâz’ı Ebû Mûsâ el-Eş‘arî ile birlikte Yemen’e elçi, zekât memuru ve kadı sıfatıyla gönderdi. Muâz’ı Yemen’e giden heyete başkan tayin ederek onun Yukarı Yemen’de, Ebû Mûsâ’nın da Aşağı Yemen’de görev yapmasını istedi. İslâmiyet’i kabul eden ilk Himyer meliklerinden Hâris b. Abdükülâl’e Muâz ile bir mektup gönderdi.
Hz. Peygamber’le aralarında geçen konuşmayı Muâz (r.a) şöyle anlatır: “Allah Rasûlü beni Yemen’e gönderirken şöyle dedi:
“Sana bir mesele sorulduğunda ne ile hükmedeceksin?”
Ben: “Allah’ın kitabındakilerle” diye cevap verdim.
“Eğer Allah’ın kitabında bulamazsan ne ile hükmedeceksin?” dedi.
“Allah Rasûlü’nün hükmettiği ile, dedim.
Eğer onda da bulamazsan?” dediğinde:
“Kendi reyimle içtihad ederim, diye cevap verdim.
“Bunun üzerine Allah Rasûlü: “Nebisini, râzı olduğu şeyde başarılı kılan Allah’a hamdolsun” dedi.
Ve Yemenlilere, size ashâbımdan ilmi ve dini en iyi bilen hayırlı bir kimseyi gönderiyorum diye bir de mektup yazdı (İbn Sâ’d, a.g.e., III, 583-590).
Ona şu tavsiyelerde bulundu: “Ey Muâz! Ehl-i kitap olan bir topluma gidiyorsun. Cennet’in anahtarı nedir? diye sorarlarsa: “Lâ ilâhe illallah’tır” de.
Yâ Muâz, dâima alçak gönüllü ol, hilimle (yumuşaklıkla, akla uygun olarak) hükmet.
Cenab-ı Hak, sende samimiyet görürse yardımını ihsan eder, muvaffakiyet verir.
Eğer içtihâddan âciz kalırsan meseleyi tahkik edinceye kadar hüküm verebilmek için bekle, yahut meseleyi bana bildir.
Nefsinin arzularına uymaktan çekin. Nefsin arzuları insanr Cehennem’e götürür.
Halka merhamet ve şefkatle muamele et.
“Yâ Muâz! Onları Allah’tan başka Allah olmadığına ve benim Allah’ın Rasulü olduğuma şehadete çağır.
Eğer bunu kabul ederlerse, Allah’ın kendilerine bir günde beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Bunu da kabul ederlerse, zenginlerden alınıp fakirlere verilmek üzere, kendilerine zekâtın farz kılındığını bildir” (Buhari, Zekât,1).
Ve şu mübarek sözleriyle vedâlaştı: Ey Muâz! Belki bu son görüşmemiz olabilir. Allah seni dinde başarılı kılsın ve sana hidâyet nasib etsin; önünden, arkandan, sağından, solundan, yukarıdan veya aşağı tarafından gelebilecek her türlü belâ ve musibetlerden korusun. Senden, insanların ve cinlerin kötülüklerini uzaklaştırsın. Ey Muâz, belki mescidimi ve kabrimi ziyaret edersin”
Bunun üzerine Muâz (r.a), üzüntüsünden ağlayarak ayrıldı. Netice Allah Rasülü’nün tahmin ettiği gibi oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Muaz b. Cebel’e Son Öğüt ve Tavsiyeleri
Muaz b. Cebel: “Yâ Rasûlallah! Bana tavsiyelerde bulun!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: “Ne halde veya nerede olursan ol, Allah’tan kork!” buyurdu.
Muaz b. Cebel: “Bana tavsiyeni arttır!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: “Günahın arkasından hemen haseneyi (sevabı) yetiştir ki, onu yok etsin!” buyurdu.
Muaz b. Cebel: “Bana tavsiyeni biraz daha arttır!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: “İnsanlara güzel ahlâkla muamele et!
Ey Muaz! Sen ki, Kitab Ehli bir kavmin üzerine gidiyorsun!
Onlar senden Cennetin anahtarının ne olduğunu soracaklardır.
Onlara:
‘Cennetin anahtarı, Lâ ilahe illallahu vahdehu lâ şerike leh’dir, de’ buyurdu.
Muaz b. Cebel: “Bana Kitabta bulunmayan ve senden de işitmediğim birşey sorulur ve halli için bana getirilirse ne buyurursun?” diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Allah için tevazu göster, Allah seni yükseltir.
Sakın iyice bilmedikçe hüküm verme!
Sana müşkil, karmaşık gelen işi ehline sor, danış, utanma!
En sonra içtihad et!
Muhakkak ki, Allah, doğruluğuna göre seni muvaffak kılar.
İşler sana karmakarışık gelirse, gerçek sence belli oluncaya kadar bekle, yahut bana yaz!
Bu hususta keyfine göre hareket etmekten sakın!
Yumuşak davranmanı sana tavsiye ederim!” buyurdu.
Muaz (ra)’ın Yemendeki Uygulaması
Muâz (r.a)’ın bir uygulamasıdır. Şöyle ki;’Muâz, Yemen ahalisine “Darı veya arpa yerine, bana hamîs (beş zira uzunluğunda elbise) veya müstamel elbise getirin. Bu sizin için daha kolay, Medine’deki Rasülûllah’ın ashabı için daha faydalıdır’ demiştir. Böylece Muâz zekât toplarken zekâtı çıkarılan malın aynı (darı ve arpa) yerine elbise almıştır. Çünkü Yemen havalisinde elbise bol miktarda bulunuyordu ve Yemenliler için bunun verilmesi daha kolaydı. Öte yandan elbise alınması, Medine’de bulunan ashabın ihtiyacım karşılamaya daha elverişli idi. Çünkü orada elbise az bulunuyordu ve onların buna ihtiyacı vardı. Muâz, Hz. Ebu Bekr’in halifeliği döneminde Yemen’den döndü.
PEYGAMBERİMİZİN MUAZ B. CEBEL’E TAZİYE MEKTUBU
Resulullah bir oğlu ölmüş bulunan Muâz İbnu Cebel’e, tâziyesini bildirmek için bir mektup gönderir. Mektup şu şekildir:
“Bismillâhirrahmânirrahîm,
“Allah’ın elçisi Muhammed’den Muâz İbnu Cebel’e.
“Sana selâm olsun. Kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a olan hamdimi ifâde ederim.
“Emmâ ba’d: Allah ecrini büyük kılsın, sana sabır ilham etsin. Bize de, sana da, şükretmeyi nasîb etsin. Şurası muhakkak ki, nefislerimiz, mallarımız, ehlimiz, Allah’ın hoş mevhîbeleri ve geri almak üzere emânet bıraktığı âriyetleridir. Onlardan belli bir müddet istifâde edersin. Önceden belirlenen vakit gelince elinden alınırlar. Ayrıca şunu da bil: Allah verince şükretmemizi, alınca da sabretmemizi farz kıldı. Oğlun da Allah’ın tatlı bir mevhîbesi, geri almak üzere emânet ettiği bir âriyeti idi. Seni neş’e ve sürûr içinde bir müddet onunla nimetlendirdi. Büyük bir ecir mukaabilinde de senden geri aldı. Şöyle ki: Mükâfatını umarak sabrettiğin takdirde, Allah’ın mağfireti, rahmet ve hidâyeti seninledir.
“Öyleyse ey Muâz! Üzerinde iki sıfatı cem etme. Dövünüp yakınmaların sabrını yok ederse, kaybettiklerine pişman olursun. Sana gelen musîbetin sevabını almaya gayret edersen, Rab’bine itaat etmiş olur ve buna mukaabil vaâdettiği mükâfatın haklı tâlibi olursun. Bilirsin ki O’na musîbet ulaşmaz.
Şunu da bil ki dövünüp yakınmalar boşadır, öleni geri getirmez, üzüntüyü defetmez. Mükâfatının güzel olmasına çalış. Vaâdedilen ecrin tâlibi ol ki başına gelen musîbet(ten elde edeceğin ecrin tesellisi) üzüntünü kaldırsın, hiç yokmuş gibi olsun. Kaderde olan değişmez. Vesselâm”.
Peygamberimizden Sonraki Hayatı
Yemen’deki Benî Bekre kabilesinin Sekûn kolundan bir hanımla evlenen Muâz b. Cebel, orada peygamberlik iddiasında bulunan ve kısa sürede Yemen’in birçok bölgesine hâkim olan Esved el-Ansî’nin üç ay içinde ortadan kaldırılmasında önemli rol oynadı. 11 (632) yılında görevini tamamladı ve Resûl-i Ekrem’in vefatından bir süre sonra Medine’ye döndü.
Muâz, Hz. Ebû Bekir devrinde Suriye fetihlerine katılmak için halifeden izin talep etti. Hz. Ömer, onun bilgisine ihtiyaç duyulacağı gerekçesiyle izin verilmemesini telkin ettiyse de Halife, şehit olmak isteyen kimseyi engellemeye hakkı olmadığını söyleyerek ona izin verdi. Muâz, önemli görevler üstlendiği Yermük ve Ecnâdeyn Savaşlarıyla Dımaşk’ın fethinde bulundu. Ecnâdeyn Savaşı’nda ordunun sağ kanadına kumanda etti. Hz. Ömer halifelik görevini üstlendiğinde Suriye ordusunun kumandanı Ebû Ubeyde b. Cerrâh ile ona bir mektup yazdı. Ebû Ubeyde veba salgınında ölünce, ordunun başına Muâz b. Cebel geçti. Daha sonraları bazı Sahabelerle birlikte Suriye’ye muallim olarak gönderildi.
Muaz b. Cebel’den Öğütler
Muâz’ın Allah’ı zikrederek imanı güçlendirmek gerektiğini anlatmak üzere, “Gelin, bir saat oturup mümin olalım” dediği nakledilmiş (Buhârî, “Îmân”, 1);
“Oğlum! Namaza durduğunda dünyaya veda etmek üzere olduğunu ve oraya bir daha dönmeyeceğini düşün” (İbn Ebû Âsım, s. 180);
“İnsanlarla az, rabbinle çok konuş; belki o zaman kalbin rabbini görür” (Abdülhamîd Sâlih Hamdân, s. 67)
– Adamın biri, misafirlerini uğurlamakta olduğu bir sırada Muaz b. Cebel (r.a.)’ın yanına geldi. Muaz ona şunları söyledi:
“Sana şu iki şeyi tavsiye ediyorum: Bunların gereğini yerine getirirsen kurtulursun. Şunu asla unutma ki dünyadaki nasibin seni mutlaka bulacaktır. Asıl önemli olanı ve kendisine muhtaç olduğun, âhiretteki nasibindir. Sen âhiretteki nasibini dünyadakine tercih et. Öyle ki her nereye gidersen git o da seninle birlikte olsun.”
– Amr b. Meymun el-Evdî şöyle anlatıyor: Muaz b. Cebel bir gün aramızda ayağa kalkarak şunları söyledi:
“Ey Evdoğulları! Ben Hz. Peygamber’in elçisiyim. Biliniz ki dönüş Allah’adır. İnsanın yolculuğu ya cennete ya da cehennemde son bulacaktır. Buralar dönüşü olmayan ikametgahlardır. Buralarda ölmeyecek cesetlerle sonsuza dek kalınacaktır.”
– Muaz b. Cebel (r.a.) oğluna şunları söylemiştir:
“Oğlum! Namazlarını bir daha hiç kılamayacakmışcasına veda eder gibi kıl! Şunu bil ki mü’min bir takdim ettiği (yaptığı) diğeri geride bıraktığı iki güzellik arasında ölür.”
– Adamın biri Muaz b. Cebel (r.a.)’a
“Bana birşey öğret” dedi. Onun
“Öğreteceğim şeyde bana itaat edip onu yerine getirir misin?” demesi üzerine de
“Bu konuda bütün gücümle çalışacağıma söz veririm” dedi. Bunun üzerine Muaz b. Cebel (r.a.) şunları söyledi:
“O halde bazı günler oruç tut, bazı günler ye! Namaz kıl fakat uykudan da nasibini unutma. Rızkını temine çalış ama bunu yaparken de sakın doğruluktan ayrılma! Ancak müslüman olarak öl ve mazlumun bedduasını almaktan da sakın!”
– Muaz b. Cebel (r.a.) şöyle buyurmuştur: “Şu üç seyi işleyen kimseler Allah Teâlâ’nın gazabına uğrarlar: Gereksiz yere gülmek; uyanmamacasına deliksiz bir uykuya dalmak, acıkmadan yemek”
– Muaz b. Cebel (r.a.) şöyle buyurmuştur: “Sizler darlıkla imtihan edildiniz ve buna sabrettiniz. Yakında bolluk fitnesiyle de imtihan edileceksiniz. Sizler için en fazla korktuğum şey kadın fitnesidir. Kadınlar altın ve gümüş bilezikler taktıklarında, Şam yapısı ince elbiseler ve sırmalı Yemen kürkleri giydiklerinde zenginleri yorup fakirlere de kaldıramayacakları bir yük yükleyeceklerdir.
MUAZ (ra)’NIN VASİYETİ VE VEFATI
Muâz b. Cebel, 17 (638) yılında, Ürdün’de Kusayru Hâlid’de “Amvâs tâunu” diye bilinen veba salgınında iki oğlu ve iki hanımıyla birlikte öldü. Bu tarih, 18 (639) olarak da zikredilmiştir. Ölmeden önce kıbleye yönelip şu şiiri okuyup durdu:
«— Merhaba ölüme merhaba…
Ortadan kaybolduktan sonra bir ziyaretçi geldi…
Ve bir sevgili özlemle geldi…»
Daha sonra semaya bakarak şöyle dedi:
«— Allah’ım! Biliyorsun ki ben dünyayı ve dünyada çok kalmayı ağaç dikmek ve nehir kenarlarında keyif sürmek için istemedim. Ancak benim bu isteğim sıcak günlerin sıkıntılarına ve zor anlara katlanmak ve zikir meclislerinde alimlerle dizdize oturmak İçindi.
Allah’ım! Mü’min bir kimse için kabul ettiğinin en iyisini benim için de kabul et».
Daha sonra aile ve akrabalarından uzakta, Allah’a dua ede ede ve onun yolunda muhacir olarak temiz ruhunu teslim etti.
“Size benim vasiyetim olsun!
İlmi, ancak Allah rızası için öğrenin! Zira Allah rızası için öğrenilen ilim, takvâyı (Allahtan korkmayı) hâsıl eder. Bu niyetle ilim aramak ibâdettir. Bu ilmi müzakere etmek tesbihtir, ilimden konuşmak, Allah yolunda cihaddır. Bilmeyene ilim öğretmek sadakadır. Bir mecliste bulunanlara ilimden bahsetmek, Allahü teâlâ’ya yakınlıktır. Zira ilim, helâl ile haramın terazisi, Cennet ehlinin minâresi, gurbette insanın arkadaşıdır. Bir insan, bir yerde yalnız kaldığı zaman, ilim ona sıkıntıyı gideren bir arkadaş olur. Sıkıntı ve genişlik zamanlarında ilim sahibine delildir.
İlim, düşmanlara karşı çok iyi bir silâhtır. İlim, büyükelerin yanında dindir. Dostlarının yanında insanın süsüdür. Cenâb-ı Hak bir kavmi, ilim ile yükseltir. İnsanı ilimle başkalarına rehber, öncü yapar ve ona itaat ederler. Melekler dahi ilim sahiplerinin dostluklarını arzular ve kanatlarını onların üzerine gererler. Canlı ve cansız her ne varsa, hatta denizlerdeik balıklar ve diğer hayvanlar, havada uçan kuşlar, karadaki bütün hayvanlar, âlimlere istiğfar ederler. Çünkü ilim, insanın kalb gözünü açar. Gözleri karanlıktan aydınlığa kavuşturan bir nurdur.
İlim ile amel eden insan, seçilmiş kimselerin makamlarına yükselir. İlim sahipleri, dünya ve âhirette yüksek derecelere erişir. İlimde tefekkür, nafile oruç tutmak gibidir. İlmin öğretilmesi nâfile namaz kılmaktan sevaptır. İlim ile, helâl ve haram olan şeyelr ayırdedilebilir. İlim, amellerin imâmıdır. Amel, ilme tâbîdir. İlimsiz amel olmaz. İlim, Cennet yoluna ışıktır. Cehennemlik olanlar, ilimden mahrum kalanlardır. Dünya ve âhiret saadetinin kaynağı ve bütün ibâdetlerin efdali, en üstünü ilimdir.”
Hz. Muâz bin Cebel oğluna da şöyle vasiyet etmişti:
“Ey oğlum! Bir namazını kıldığın vakit, o namazın senin kıldığın son namazın olacağını düşün! Bir daha böyle bir namaz vaktine yetişeceğini ümit etme!” “Ey oğlum! Mü’min olan bir kimsenin iki hayırlı iş ar asında ölmesi lâzımdır. Yani bir hayırlı işi yaptığı zaman, ikinci hayırlı işi yapmak niyetinde ve kararında olmalıdır.” “Şeytanın oyununa gelme! Şeytan, pazarda, yalan, hile, hıyanet ve yemin ettirerek müslümanları günaha sokmaya çalışır. Önce gidip, geç çıkanlara daha çok asılır.”
Muaz (ra)’nın Fazileti
Hz. Muâz, aynı zamanda sahabenin fakihlerinden olup dinde vukuf (ince anlayış) sahibiydi. Daha Rasülullah’ın sağlığında fetva vermeye başlamıştı.
Hz. Peygamber onun hakkında: “Ümmetim içerisinde helâl ve haramı en iyi bilen Muâz b. Cebel’dir” demiştir (Tecrid Tercemesi, I, 84).
Muâz b. Cebel Resûl-i Ekrem’den 157 hadis rivayet etmiştir. Asr-ı saâdet’te Kur’ân-ı Kerîm’in tamamını ezbere bilen birkaç kişiden biri olan Muâz, Resûlullah’ın kendilerinden Kur’an öğrenilmesini tavsiye ettiği dört sahâbî arasında yer alıyordu.
İbrahim Halil Ibrahim Halil Er
Hz. Muâz bin Cebel’in vasiyeti
Muâz bin Cebel hazretlerinin vasiyeti: “Size benim vasiyetim olsun! İlmi, ancak Allah rızası için öğrenin! Zira Allah rızası için öğrenilen ilim, takvâyı (Allahtan korkmayı) hâsıl eder. Bu niyetle ilim aramak ibâdettir. Bu ilmi müzakere etmek tesbihtir, ilimden konuşmak, Allah yolunda cihaddır. Bilmeyene ilim öğretmek sadakadır. Bir mecliste bulunanlara ilimden bahsetmek, Allahü teâlâ’ya yakınlıktır. Zira ilim, helâl ile haramın terazisi, Cennet ehlinin minâresi, gurbette insanın arkadaşıdır. Bir insan, bir yerde yalnız kaldığı zaman, ilim ona sıkıntıyı gideren bir arkadaş olur. Sıkıntı ve genişlik zamanlarında ilim sahibine delildir. İlim, düşmanlara karşı çok iyi bir silâhtır. İlim, büyükelerin yanında dindir.
Dostlarının yanında insanın süsüdür. Cenâb-ı Hak bir kavmi, ilim ile yükseltir. İnsanı ilimle başkalarına rehber, öncü yapar ve ona itaat ederler. Melekler dahi ilim sahiplerinin dostluklarını arzular ve kanatlarını onların üzerine gererler. Canlı ve cansız her ne varsa, hatta denizlerdeik balıklar ve diğer hayvanlar, havada uçan kuşlar, karadaki bütün hayvanlar, âlimlere istiğfar ederler. Çünkü ilim, insanın kalb gözünü açar.
Gözleri karanlıktan aydınlığa kavuşturan bir nurdur. İlim ile amel eden insan, seçilmiş kimselerin makamlarına yükselir. İlim sahipleri, dünya ve âhirette yüksek derecelere erişir. İlimde tefekkür, nafile oruç tutmak gibidir. İlmin öğretilmesi nâfile namaz kılmaktan sevaptır. İlim ile, helâl ve haram olan şeyelr ayırdedilebilir. İlim, amellerin imâmıdır. Amel, ilme tâbîdir. İlimsiz amel olmaz. İlim, Cennet yoluna ışıktır. Cehennemlik olanlar, ilimden mahrum kalanlardır. Dünya ve âhiret saadetinin kaynağı ve bütün ibâdetlerin efdali, en üstünü ilimdir.”
Hz. Muâz bin Cebel oğluna da şöyle vasiyet etmişti: “Ey oğlum! Bir namazını kıldığın vakit, o namazın senin kıldığın son namazın olacağını düşün! Bir daha böyle bir namaz vaktine yetişeceğini ümit etme!”
“Ey oğlum! Mü’min olan bir kimsenin iki hayırlı iş ar asında ölmesi lâzımdır. Yani bir hayırlı işi yaptığı zaman, ikinci hayırlı işi yapmak niyetinde ve kararında olmalıdır.”
“Şeytanın oyununa gelme! Şeytan, pazarda, yalan, hile, hıyanet ve yemin ettirerek müslümanları günaha sokmaya çalışır. Önce gidip, geç çıkanlara daha çok asılır.”
Peygamberimiz Aleyhisselamın Muaz b. Cebel’e Son Öğüt ve Tavsiyeleri Muaz b. Cebel:
“Yâ Rasûlallah! Bana tavsiyelerde bulun!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: “Ne halde veya nerede olursan ol, Allah’tan kork!” buyurdu.
Muaz b. Cebel: “Bana tavsiyeni arttır!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: “Günahın arkasından hemen haseneyi (sevabı) yetiştir ki, onu yok etsin!” buyurdu.
Muaz b. Cebel: “Bana tavsiyeni biraz daha arttır!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: “İnsanlara güzel ahlâkla muamele et! Ey Muaz! Sen ki, Kitab Ehli bir kavmin üzerine gidiyorsun! Onlar senden Cennetin anahtarının ne olduğunu soracaklardır. Onlara: ‘Cennetin anahtarı, Lâ ilahe illallahu vahdehu lâ şerike leh’dir, de’ buyurdu. Allah’dan başka ibadete layık hiçbir mabudun olmadığına, yalnızca onun olduğuna, onun hiçbir ortağının bulunmadığına şehadet etmektir.
Muaz b. Cebel: “Bana Kitabda bulunmayan ve senden de işitmediğim birşey sorulur ve halli için bana getirilirse ne buyurursun?” diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: “Allah için tevazu göster, Allah seni yükseltir. Sakın iyice bilmedikçe hüküm verme! Sana müşkil, karmaşık gelen işi ehline sor, danış, utanma! En sonra içtihad et! Muhakkak ki, Allah, doğruluğuna göre seni muvaffak kılar. İşler sana karmakarışık gelirse, gerçek sence belli oluncaya kadar bekle, yahut bana yaz! Bu hususta keyfine göre hareket etmekten sakın! Kolaylaştır zorlaştırma. Sevindir, nefret ettirme. Gönül erleri olun Yumuşak davranmanı sana tavsiye ederim!” buyurdu
Muaz b. Cebel’den Öğütler Muâz’ın Allah’ı zikrederek imanı güçlendirmek gerektiğini anlatmak üzere, “Gelin, bir saat oturup mümin olalım” dediği nakledilmiş (Buhârî, “Îmân”, 1);
“Oğlum! Namaza durduğunda dünyaya veda etmek üzere olduğunu ve oraya bir daha dönmeyeceğini düşün” (İbn Ebû Âsım, s. 180); “İnsanlarla az, rabbinle çok konuş; belki o zaman kalbin rabbini görür” (Abdülhamîd Sâlih Hamdân, s. 67)
Adamın biri, misafirlerini uğurlamakta olduğu bir sırada Muaz b. Cebel (r.a.)’ın yanına geldi. Muaz ona şunları söyledi: “Sana şu iki şeyi tavsiye ediyorum: Bunların gereğini yerine getirirsen kurtulursun. Şunu asla unutma ki dünyadaki nasibin seni mutlaka bulacaktır. Asıl önemli olanı ve kendisine muhtaç olduğun, âhiretteki nasibindir. Sen âhiretteki nasibini dünyadakine tercih et. Öyle ki her nereye gidersen git o da seninle birlikte olsun.”
– Amr b. Meymun el-Evdî şöyle anlatıyor: Muaz b. Cebel bir gün aramızda ayağa kalkarak şunları söyledi: “Ey Evdoğulları! Ben Hz. Peygamber’in elçisiyim. Biliniz ki dönüş Allah’adır. İnsanın yolculuğu ya cennete ya da cehennemde son bulacaktır. Buralar dönüşü olmayan ikametgahlardır. Buralarda ölmeyecek cesetlerle sonsuza dek kalınacaktır.” – Muaz b. Cebel (r.a.) oğluna şunları söylemiştir: “Oğlum! Namazlarını bir daha hiç kılamayacakmışcasına veda eder gibi kıl! Şunu bil ki mü’min bir takdim ettiği (yaptığı) diğeri geride bıraktığı iki güzellik arasında ölür.”
– Adamın biri Muaz b. Cebel (r.a.)’a “Bana birşey öğret” dedi. Onun “Öğreteceğim şeyde bana itaat edip onu yerine getirir misin?” demesi üzerine de “Bu konuda bütün gücümle çalışacağıma söz veririm” dedi. Bunun üzerine Muaz b. Cebel (r.a.) şunları söyledi: “O halde bazı günler oruç tut, bazı günler ye! Namaz kıl fakat uykudan da nasibini unutma. Rızkını temine çalış ama bunu yaparken de sakın doğruluktan ayrılma! Ancak müslüman olarak öl ve mazlumun bedduasını almaktan da sakın!” – Muaz b. Cebel (r.a.) şöyle buyurmuştur: “Şu üç seyi işleyen kimseler Allah Teâlâ’nın gazabına uğrarlar: Gereksiz yere gülmek; uyanmamacasına deliksiz bir uykuya dalmak, acıkmadan yemek”
– Muaz b. Cebel (r.a.) şöyle buyurmuştur: “Sizler darlıkla imtihan edildiniz ve buna sabrettiniz. Yakında bolluk fitnesiyle de imtihan edileceksiniz. Sizler için en fazla korktuğum şey kadın fitnesidir. Kadınlar altın ve gümüş bilezikler taktıklarında, Şam yapısı ince elbiseler ve sırmalı Yemen kürkleri giydiklerinde zenginleri yorup fakirlere de kaldıramayacakları bir yük yükleyeceklerdir.