Hristiyanlığın ilk yıllarında hristiyanlar cemaatler ve papazlar tarafından yönetilmekteydi. Daha sonra bütün bu kilise ve cemaatlerin belli bir merkezde yönetilmesi düşüncesi sonucu papalık oluştu. O dönemde Roma İmparatorluğun merkezi Roma şehri olduğundan Papalığın merkezi de burada oluşturulmuş olundu. Papalığın temeli M.S: 2. Yüzyıla dayanır. 4. Yüzyılda ise bölge Piskoposlukları oluştu. Bunlardan önemlileri ‘Roma, İskenderiye, Costantinopolis (İstanbul), Hatay ve Kudüs’. Bu kiliselerin kendi içlerinde kabul ettikleri doktrinler bölgesel kabul ediliyordu. Fakat bir araya gelerek aldıkları kararlar “ekümenik” (evrensel) tabir ediliyordu.
Papa kelimesi ise Latincede atalar atası anlamına gelmektedir. Papa Havarilerden Sen Piyer’in vekilidir. Bulunduğu yer de Dünya’nın merkezi Roma’dır. Roma İmparatorluğunun yıkılması üzerine Hristiyan dünyası başsız kalmıştı. İşte bu boşluğu iyi değerlendiren Papalık, Hristiyan dünyasının dini liderliğinin yanında aynı zamanda da siyasi liderliğine de oynamıştı. Uzun yıllar emirleri Roma’dan almaya alışmış olan Avrupa milletleri için bu durum çok fazla yadırganmamıştı. Bunun sonucunda Papalık, siyasi anlamda bir devlete ve orduya kavuşmuş ve gerçek bir devlet olmuştu. Daha sonra gücünü artırmak için günah çıkarma, aforoz ve endüljans (parayla cennetten arsa satma) gibi yetkilerle donatıldı. Papa hiç hata yapmazdı. İnsanları af etme ve cennete gönderme yetkisine sahipti. 1054 yılında Roma kilisesi ile İstanbul kilisesi birbirinden ayrılınca Roma’daki Katolik, İstanbul’daki kilise de Ortodoks adını almış oldu.
Bugünkü Vatikan devleti 1870 yılında İtalya hükümeti ile yapılan bir antlaşma ile kurulmuştur. Bağımsız devlet statüsündedir. Dünyanın en küçük devleti sayılmaktadır. Papalık, tarih boyunca hep güçlüden yana olmuş ve gücü meşrulaştıran bir yedek unsur olarak bulunmuştur. Aşağıda bunun örneklerini göreceksiniz.
Derebeylerin Yanında Halkı Soyan Bir Güç
Batı Roma İmparatorluğunun 476 yılında yıkılması üzerine uzun süre Avrupa’da siyasi birlik sağlanamadı. Bu dönemde yönetim birer küçük beylik olan Derebeylerin elindeydi. Derebeyler, Din Adamları ile birlikte halkı sömürmeye başladılar. Onların en büyük destekçileri de kiliseydi. Ortaçağın iki önemli kurumu feodalite ve kilise birlikte güzel uyum sergilediler.
Haçlı Seferlerinin Mimarı Vatikan
Papa ll.Urban’ın Clermont konsili’nde (27 Kasım 1095) Müslümanlara karşı yaptığı çağrı bütün yüzyılları aşarak günümüze kadar gelen haçlı seferlerinin başlamasına neden olmuştur. Bu çağırı üzerine Avrupa’nın bağnaz, şan, şöhret peşinde koşan soylularıyla kendilerine yeni bir geçim kapısı arayan aç ve sefil halkı harakete geçirecektir. Bu çağrı hala günümüzde bütün hızıyla devam edecektir. İnanmayanlar, Irak savaşı ilanında George W Bous’un konuşmasına bakabilirler.
Sömürgeciliğin Keşif Kolu Papalık
Papalık, Batının her önemli kararında ve tarihsel kırılma noktalarında devrede olmuştur. Bunun en önemli dönemeçlerinden birisi de Coğrafi keşifler ve sömürgecilik yarışı dönemidir. Bütün coğrafi keşiler süresince askerler halkların toprak ve servetlerini alırken, papazlar da ruhlarını esir almak için uğraşmış ve incili en barbar! Kavimlere kadar ulaştırmışlardı. Kralların ve soyluların yaptıkları vahşeti meşrulaştırmışlardı. Onların günahlarını af ederek vicdanlarını rahatlatmışlardı. Bütün dünya ve insanlar sömürülürken Papanın ve Vatikanın sesi çıkmadığı gibi yağmadan da büyük paylar almıştı.
Kapitalizmin Hizmetindeki Din
Din adamlarının dünyaya metelik vermediği ve kendilerini insanların mutluluğuna adadıklarını düşünürüz. Fakat bu Vatikan için geçerli değildir Vatikan Bankası’nın kontrolünde 2 milyar sterlin (3.7 milyar dolar) olduğu tahmin ediliyor. Dünya borsalarının en hatırı sayılır müşterilerinden birisidir. Mal varlığının büyük kısmını altın rezervi olarak saklayan Vatikan, bu servetin büyük kısmını ABD’de merkez bankasında tutuyor. Kilise ayrıca Shell, General Motors, Bethlehem Steel, General Electric gibi büyük şirketlerde de hisse sahibi.
İşin ilginç yanı, kapitalizmin doğuşu da hristiyanlık dinine borçludur. Kapitalizm Katolikler ile Protestanların mücadelesinden doğmuştur. Papalığın aşırı tutuculuğu halk tarafından tepkiyle karşılandı. Bunun sonucunda yeni mezhepler (Protestan, Calvinizm, Anglikanizm, Presbiteryen) ortaya çıktı. Bu mezhepler özellikle kişilerin özgürlüklerini ve özel mülkiyetlerini ön plana çıkardılar. Bütün bir yeni çağ boyunca dinler savaşanı yapıldı. (Otuzyıl savaşları) bu döneme reform dönemi denilmektedir.
Soğuk Savaşa Karşı Papalık
Polonya kökenli birisinin Papa olması aslında tesadüfen değil bilinçli bir seçimdi. Bu dönemde soğuk savaş bütün hızıyla sürüyordu. Batı bloku, Sovyet blokunu çökertmek için dinin gücünü keşfetmişti. Ülkeleri içerden feth etmek için kollarını sıvadılar. Bu amaçla bir doğu bloku olan Polonya kökenli birisini Papa yaptılar. Bu Papa olan ilk Polonyalıydı. Yeni Papa bütün gücüyle doğu bloku içindeki kiliseleri ve hristiyanları harekete geçirdi. Hatta doğu blokundan ilk kopan ülke de Papa’nın memleketi olan Polonya oldu. Burada işçi hareketiyle başladı ilk eylemler. Sonunda Polonya’nın kopması ve bu kopuşun diğer ülkelere yayılmasıyla noktalandı.
Polonyalı Papa İkinci Jean Paul; Polonya’nın Dayanışma Sendikası lideri ve sonradan Devlet Başkanı olan Lech Walesa’ya büyük ilham kaynağı olmuştur. Ayrıca, bu seçimle doğu bloku üzerindeki Vatikan’ın baskısı artmış bunun sonucunda da blok çökmüştür.
Hristiyanlığı birleştirmeye çalıştı. Bu çaba Ortodoks, Protestan kiliselerle aradaki soğukluğu azalttı. Bu amaçla, lV.Haçlı seferlerinde İstanbul’un yağmalanmasıyla Roma’ya getirilmiş olan iki azizin kemiklerini, Fener Patriki Bartolemeo’ya 2004 yılında iade etti.
Papa’nın bu doğu blokuna karşı açtığı savaş gerekli cevabı almakta gecikmedi. 13 Mayıs 1981 yılında M.Ali Ağca tarafından süikaste uğradı. Fakat ölmedi. Burada üzerinde durulması gereken bir konuda tetikçinin neden bir Türk olduğuydu. Bir çok elemen varken papayı öldürmek bir Türk’e mi kalmıştı. Burada bir taşla bir çok kuş vurulmuş olunacaktı. Öncelikle Türkiye’de bir batı bloku üyesiydi. Özellikle cephe üyesiydi. Böylece Türkiye’nin batı blokuyla arası açılacağı gibi, batı dünyasında Papa katilleri olarak büyük bir tepki toplamış olacaklardı. Papa’nın ölmemiş olması, batının Türk ve Müslümanlara karşı bir histerik krize girmesini engellemiş oldu.
Misyonerlik
Batı dünyası, dini hep bir sömürü aracı olarak gördü. Özellikle hristiyanlık dininden emperyalizm açısından faydalandı. Bir bölgenin direnişini kırmak ve kendine bağlamak için dini kullandı. Sömürge ordularıyla birlikte mutlaka din adamları da gittiler. Ya da sömürülmeyi düşündükleri bölgelere önce din adamları gidip ortamı uygun hale getirdiler. Ardından da askerler yola koyuldu. Ayrıca, kilise ve misyonerlerden casus, istihbaratçı, oryantalist olarak da yararlandılar. Böylece milyon dolarlar harcanmadan istihbarat ve oryantalizm de bedavaya getirilmiş olundu.
İbrahim Halil ER