Bakanlığın yeni bir uygulamayı hayata geçireceği duyumunu aldık. O da, artık öğretmenlere performans notunun doğrudan veliler tarafından verilmesidir.
Bu tür parlak fikirleri kim üretip sunuyor bilmiyorum ama pedagojik açıdan sakıncalı bir uygulamadır. Öğretmenin başarı ve performans kriterini velinin eline bırakmak, öğretmenin mesleki disiplinini sağlamamasına yol açacağı gibi, velilerin sık sık bu durumu öğretmenin aleyhine kullanmasına yol açar. Hatta öğretmenin öğrenciye düşük not vermesi bile bu duruma etki edebilir. İlkokul mezunu bir velinin vereceği not acaba ne derece başarılı bir belirleme olacaktır. Kaldı ki eğitim seviyesi yüksek olan bir velinin de konu kendi çocuğu olduğunda ne kadar sübjektif tepki göstereceğini öğretmenlerden öğrenebiliriz.
Öğretmenin performans ve başarı kontrolü bilimsel yöntemlerle kontrol edilmelidir. Bunun başında Teog ve Üniversite sınavlarındaki öğrencilerinin başarısı bir kriter olarak uygulanabilir. Ayrıca, her dersten (birinci ve ikinci dönem ayrı ayrı olmalı) bir sınav, merkezi sistemle yapılabilir. Bu sınavdaki öğrenci başarısı, konuları anlama anlamama analizi, soru çözüm sayısı gibi kriterlerle ilgili dersin öğretmenin de performansı tespit edilebilir. İlgili derste başarısız olan öğrencilerin öğretmenlerinden bu öğrencilere ek ders vermesi talep edilebilir. Bu bilimsel bir yöntem ve analizdir. Bu yöntemle doğrudan öğretmenin mesleki performansı değerlendirilir.
İdari amirin vereceği rapor ve notlarla da öğretmenin işi ile ilgili yaklaşımı ölçülmüş olunur. Bunun dışında öğretmenleri üç (ya da beş) yılda bir alanları ile ilgili sınava tabi tutabiliriz. Bu sınavda öğretmeninin alanı ile ilgili gelişmeleri takip edip etmediği ölçüldüğü gibi, bilgisini geliştirip geliştirmediği de tespit edilebilir. Ayrıca sadece alan bilgisi değil genel kültür, kitap okuma, sanat gibi konularda kendisini yenileyip yenilemediği sınanabilir. Bütün bu araştırmalardan bir değerlendirme ortaya konur. Performans düşüklüğü yaşanan öğretmenler uyarılır, ek kurslara ve mesleki yeterlilik kurslarına katılma zorunluluğu sunulur.
Ayrıca, bütün Öğretmenlere alanları ile ilgili Yüksek Lisans ve Doktora yapma zorunluluğu getirilebilir. Bunun için Milli Eğitim Bakanlığının Yök ile bir protokol imzalaması yeterli olur. Bu sayede öğretmenler alanları ile bilgileri geliştirdikleri gibi, akademik kariyer elde ettiklerinden özgüvenleri de artacak, öğrenci üzerindeki etkinlikleri ve prestijleri de yükselecektir.
Görüldüğü gibi, öğretmenlerin takibi, performansı ve kendilerini geliştirmeleri için daha bilimsel çözümler üretebiliyoruz. Yoksa öğretmeni bir manav gibi görüp velinin memnuniyet analizine göre değerlendirirsek bu ideal mesleği öldürmüş oluruz. Kendi öğretmenimizi rencide edip, tamamen öğrenci ve velinin insafına bırakmış oluruz. Böyle bir durumda öğretmen de tamamen kendisini suyun akışına teslim eder ki bu durum zaten yerlerde sürünen eğitim kalitemizi daha da perişan eder. Yetkililerin daha duyarlı ve iyice araştırarak bu tür çalışmalar yapmalarını diliyoruz.
İbrahim Halil ER