İLK ÖNEMLİ KADILARDAN
Büyük tâbiîlerden sayılan Şüreyh İbn Sa‘d, Yahyâ b. Maîn ve İclî’ye göre güvenilir bir râvidir. Şa‘bî de ona rivayetlerinin kaynağını sormayacak kadar çok güvenmekteydi. Şüreyh ayrıca, siyasî olaylar sebebiyle hakkında çok fazla yanlış haber yayılan Hz. Ali’den yaptıkları rivayetler konusunda kendilerine güvenilen az sayıdaki râvilerdendir.
Rivayete göre Şüreyh, Hz. Ömer’le bir kişi arasındaki alacak davasında alacaklının talebi üzerine hakemlik yapmış ve Ömer aleyhine görüş belirtmiş, bu olaydaki tutumu halifenin dikkatini çekince onu Kûfe’ye kadı tayin etmiştir. Hz. Osman döneminde de görevine devam eden Şüreyh’e Hz. Ali, Muâviye ile yaptığı savaşlar sırasında kadılık görevini sürdürmesini söyleyip Kûfe’ye gelince onu azletmişse de tayin ettiği kadıların yetersizliği sebebiyle birkaç ay sonra görevine iade etmiştir.
Muâviye döneminde Vali Ziyâd b. Ebîh tarafından bir (veya yedi) yıl kadar Basra kadılığı ile görevlendirilen Şüreyh, Kûfe ve Basra’da kadılık yaptığı için “kādı’l-mısreyn” diye de anılır. 64 (683) yılında Abdullah b. Zübeyr’in Emevîler’e karşı ayaklanıp Hicaz ve Irak bölgelerini eline geçirmesinden sonra görevinde bırakıldıysa da kendisi fitne sırasında kadılık yapamayacağını söyleyerek istifa etti.
Şüreyh, verdiği kararlarla İslâm tarihinde adaletin sembollerinden biri haline gelmiştir. Hz. Ali’nin bizzat açtığı bir davada şahit olarak oğlu Hasan’ı göstermesini kabul etmemiş, başka şahit isteyince Hasan ve Hüseyin’in cennetteki gençlerin efendisi olduğunu ifade eden hadisi hatırlatması da Şüreyh’i isteğinden vazgeçirmemiş, bunun üzerine Hz. Ali onu azletmişse de daha sonra tekrar görevine getirip maaşını arttırmış, hayatının sonlarında Kûfe âlimleriyle yaptığı bir toplantıda kendisine, “Sen Araplar’ın en iyi kadısısın -yahut en iyi kadılarındansın-” diyerek iltifatta bulunmuştur. Şüreyh, bir kişiye kefil olan oğlu Abdullah’ı o kişinin kaçması üzerine hapsederek hapishaneye kendisi yemek taşımış, hapsettiği bir suçlunun serbest bırakılması için haber gönderen valinin talebini geri çevirmiştir.
FAKİHLİĞİ
Kendi dönemindeki gelişmelere paralel olarak bir kısım problemlere yeni şartlarla uyumlu çözümler getiren Şüreyh, yalancı şahitlerin artması üzerine İslâm tarihinde ilk defa gizli soruşturma uygulamasını başlatmıştır. Daha önce görülmeyen bir uygulamada bulunduğu gerekçesiyle eleştirilince de, “İnsanlar yeni şeyler icat edince ben de yeni şeyler icat ettim” diyerek kendini savunmuştur.
Lehine hüküm verdiği kişiye de delillere dayalı hüküm vermekten başka elinden bir şey gelmediğini söyleyip vereceği hükmün haram olan bir şeyi kendisine helâl kılmayacağı uyarısında bulunurdu.
Avl ile ilgili bir ferâiz meselesi Kādî Şüreyh’in adıyla anılır. Bu meseleye göre bir kadın ölür ve geride mirasçı olarak anne baba bir iki kız kardeş (2/3), anne bir iki kız kardeş (1/3), anne (1/6) ve koca (1/2) bırakırsa bu durumda mirasçıların hisselerinin toplamı ortak paydadan daha fazla olmakta, yani hisselerin toplamı on, ortak payda ise altı çıkmaktadır. Dolayısıyla mirasın yarı hissesine sahip olan koca sonuçta on üzerinden üç hisse alarak üçte birden daha az hisseye sahip olmaktadır. İslâm miras hukukunda hisseler toplamı ile ortak payda arasındaki farkın üçten fazla olduğu tek mesele budur ve Kādî Şüreyh zamanında vuku bulup hakkında karar aldığı için de ona nisbetle Şüreyhiyye diye anılmıştır. Karardan memnun olmayan koca hukukçuları dolaşarak haksızlığa uğradığını anlatmaya başlayınca Şüreyh onu huzuruna getirterek adaletle hüküm veren bir kadıyı haksızlık yaptığı iddiasıyla karalamaya çalıştığı için ta‘zîr cezasına çarptırmış ve Hz. Ömer’in daha önce buna benzer bir karar verdiğini hatırlatarak kendini savunmuştur (Dârimî, “Ferâǿiż”, 108; Serahsî, XXIX, 164).
Şüreyh, Kûfe fıkıh ekolünün tâbiîn neslindeki Alkame b. Kays, Esved b. Yezîd, Mesrûk b. Ecda‘, Abîde es-Selmânî, İbrâhim en-Nehaî gibi büyük otoritelerinden biri olarak kabul edilmektedir. Gerek yargı alanındaki uygulamalarıyla gerekse içtihatlarıyla Irak fıkıh ekolü üzerinde etkili olmuş ve yaptığı birçok fıkhî içtihat Hanefî fıkıh geleneği içinde yaşamıştır.
Hanefî mezhebinde tâbiîn görüşlerinin hüküm kaynağı olarak görülemeyeceği yaklaşımı ağırlıklı olmakla birlikte ikinci bir yaklaşıma göre başkalarıyla birlikte kendisine daha sahâbe döneminde fetva verme yetkisi tanınmış olan Şüreyh’in özellikle meşhur hükümleri sahâbe görüşü gibi değerlendirilip birçok yerde hadis diye nitelendirilmiş ve bazı uygulamaları kıyas karşısında istihsanın esas alınmasının gerekçesini teşkil etmiştir Fakat Şüreyh’in bir tek şahit ve davacının yeminiyle hüküm vermek gibi Irak fıkıh ekolünce benimsenmeyen uygulamaları da mevcuttur. Fetva-kazâ ayırımı yapan ilk müçtehitlerden olan Şüreyh kadılık vazifesi yanında fetva da vermiş, ancak kadı iken kendisine fetva sorulunca görevini hatırlatarak fetva veremeyeceğini belirtmiştir.
İslâm yargı sisteminin kuruluşunun ilk safhalarında görev yapan Şüreyh, içtihatları ve uygulamalarıyla bu müessesenin oluşumuna önemli katkılar sağlamıştır. Sonraki dönemlerde tedvin edilen fıkıh kitaplarının muhâkeme usulü hukukuna ilişkin bölümlerinde onun uygulamalarına sık sık atıfta bulunulması bu katkının bir göstergesidir. Görüş ve uygulamalarına ayrıca hadis kaynaklarında da yer verilmektedir. Kaynak. DİA
İbrahim Halil ER