Genelde cahil ehli sünnet savunucuları sahabenin ADİL olması ile MASUM olması arasındaki çizgiyi bilmediğinden sahabe ile ilgili en ufak bir farklı bilgiye hemen sahabeye hakaret etti diyerek saldırmaktadır. Hatta bir nevi tekfir etmektedirler ki onlar da kendilerini ehli sünnet sansalar başka bir akımın mümessili olduklarının farkında değildirler. Onların sahabe anlayışı Şia’nın Masumiyet anlayışından farksız değildir.
Habuki Ehli Sünnete göre sahabe adildir ama masum değildir. Zaten Kur’an’daki çeşitli günahlarla ilgili ayetlere baktığımızda da hitap edilenlerin sahabe olduğunu görürüz. Yani günah işleyebilirler ama adaletten sapmazlar… Masumiyet yani ismet sıfatı sadece peygamberlere aittir.
Bu fanatikler cenahının üstat kabul ettiği Ebubekir Sifil hoca bu konuda şunları demiştir: “Ehl-i Sünnet, Sahabe’nin masum ve hatadan masun olduğunu iddia etmez. Onlar da beşerdir; hata yapar, kusur işlerler. Sahabîlik faziletine sahip olmak ayrı, masum/günahsız-hatasız olmak ayrıdır. “Sohbet” şerefine nail olması Sahabe’yi günahsız kılmayacağı gibi, aralarından –nadiren de olsa– içki içmiş, zina etmiş… kimselerin çıkması da onları sıradan insanların seviyesine indirmez. Onları farklı kılan, “sohbet-i canan”a nailiyetleri, teslimiyet, fedakârlık ve feragatları, sabır ve gayretleri, en önemlisi de Kur’an ve Sünnet tarafından methedilmiş olmalarıdır.”
Yine ehl-i sünnete göre, Sahabenin hepsi adalet sahibidir. Yani, dinî mevzularda bilerek yalan söylemezler. Hz. Peygamberden her ne rivayet ederlerse doğru söylerler. Dinle ilgili bütün sözlerine itimad edilir. “Yalan söylemiş olabilir” diye, bir tereddüt ve kuşkuyu Ehl-i Sünnet âlimleri caiz görmezler. Bu kanaati bütün Sahabeler hakkında taşırlar. Adalet meselesinde “Sahabelik” şerefine eren herkesi bir tutarlar, hiçbir ayırım yapmazlar.
Risalei Nur talebelerinin sitelerinden de bir alıntı yaparak farklı ekollerin düşüncelerini paylaşayım…
“Adâlet sahibi olma” tabiri, âlimlerin dilinde farklı mânâlarda kullanılmıştır. Bu tabir sahâbe hakkında kullanılınca ne kastedildiği, iyi bilinmesi gereken bir husustur. Hemen belirtmek isteriz: Bununla, onların günahtan, kusurdan mâsum oldukları kastedilmez. Ehl-i Sünnete göre, masumluk, yani ismet, yani günahlara karşı korunma melekesine sahip olma hali, sadece Peygamberlere has bir imtiyazdır. Peygamber dışında hiçbir beşer ismet iddiasında bulunamaz. Şia’nın masum imam inancı bu açıdan batıldır, ehl-i sünnet benimsemez. Ehl-i Sünnet, insan olmaları hasebiyle, sahabenin kasdî olmaksızın hata yapabileceğini, yanılabileceğini kabul eder.
Netice itibariyle “Ashab âdildir” derken İslâm ulemasının şu mânâyı kastettiği belirtilmiştir:
“Rivayette kizbe taammüd etmekten ve rivayetini kabul etmemeyi gerektiren bir fiil irtikab etmekten ictinab etmek (kaçınmak)”
Ashab, kendi aralarında, fazilet yönüyle bir çok dereceye ayrılır. En faziletli olanlar ilk Müslüman olanlardır, yani Hz. Peygamberle beraberliği fazla olanlardır. Nitekim Aşere-i mübeşşere de ilk Müslümanlardandır. Binaenaleyh, Resulullah’ı son demlerinde bir defacık bile olsa görmüş olanlar Sahabe sayılsa da, öncekilere nazaran faziletçe geridirler.
Bu yazıyı yazmamın temel nedeni, yazdığım altı masa yazısından sonra bazı kendilerini bilmezlerin sahabeye hakaret ettiğim yaygarasını çıkarmalarıdır. Sahabeye bir Müslüman hakaret etmez, ederse Müslümanlığını sorgulamalıdır. Yazıda hakaret olmayıp tarihi bir bilgi paylaşılmıştır. Bu bilgi çeşitli tarih kitaplarında bulunmaktadır… Bu şekilde eleştirenlerin zihin kodları şiadan ödünç alınmış masumiyet anlaşından başka bir şey değildir… Sahabeler bizim için örnektir, buna onların hatalarından ders çıkarma da dahildir ki bu hatalar Kur’an’da çeşitli günahlar olarak karşımıza çıkar. Peygamberimiz zamanında hırsızlık, adam öldürme, içki içme ve had cezalarına konu olanlar da sahabe değil midir? Ehli sünnet onları adil kabul eder masum değil…
İbrahim Halil ER