Belki de bir insanın elde edebileceği en önemli vasfı öğretmenliktir. Çünkü içinde Peygamberlerin de bulunduğu bu meslek aynı zamanda Rabbani bir meslektir. Peki günümüz eğitim sistemi perspektifinde baktığımız zaman öğretmene bu şekilde bir anlam yüklenmiş midir?
Hazin olan, günümüzde bilginin bu kadar önemli olduğu bir dönemde en önemsiz ve en hakir olan kesim öğretmenlerdir. Öğretmen, bir yol gösterici değil devletin en küçük rütbeli memurudur. En ufak bir yaramazlığında hemen cezalandırılan ve harcanan kişidir. Tüm hayatı müdürü, öğrenci ve velinin iki dudağı arasındadır.
Devletin öğretmenleri nispeten iş güvencesine sahipken özel okulların öğretmenlerinde bu da yoktur ve her an işini kaybetme tehlikesi ile karşıkarşıyadır ve bu durum onu öğrenciyi başına sultan yapan kişiliğe büründürür. Hatta öğrencileri bile onu kendi emirlerinde olan küçük bir emekçi olarak görmektedirler. Yaramazlık yaptığında yani aslında öğretmenlik vasfını kullanıp öğrenciyi derse ve ilme yöneltmek için biraz sıkıştırdığında hemen ailelerine söylenen ve azarlanan kişidir.
Öğretmeni bu şekilde ve böyle bir duruma düşüren devlet ilerler mi?
Eğitimi ve ilmi geliştirmek sadece bina yapmakla mı olur?
Aristoların veya İbni Sinaların yetiştiği çağlarda böyle binalar mı vardı?
Öğretmeni, tamamen öğrenciye ve veliye mahkum eden anlayış, aslında ilmi bitiren bir anlayıştır. Onlar eğitimi bir otomasyon olarak gören hastalıklı zihniyetlerdir. Öğretmenlerine değer veren toplumlar medeniyet inşa ederler. Hocasının atının ayağından seken çamuru bir iltifat gören hükümdarlar geleceği inşa etmişlerdir. Tüm büyük medeniyetlerin arkasında büyük hocalar, öğretmenler vardır. Yunan medeniyeti, İslam medeniyeti ve hatta batı medeniyetinin arkasında büyük hocalar vardır.
Peki bizim öğretmenlerimiz var mı?
Yok
Biz eğitimi sadece diploma olarak sınırlandırdık.
Biz okulu sadece ansiklopedik bilgilerin derlendiği ve öğretildiği mekanlar haline getirdik.
Biz okulda medeniyet inşasını sağlayacak üreten zihinler yetiştirmek yerine, diploma verme, çocukların vakit geçirdiği mekanlar olarak gördük.
Biz müfredat olarak öğretmenlere ve hatta öğrencilere hayatta karşılığı olmayan bilgiler dayattık.
Biz akıl yürüten, muhakeme eden, sorgulayan bir öğrenci yetiştirmek yerine ezberleyen bir nesil yetiştirdik ve ezberi bilgi olarak gördük.
Biz, her öğrenciye ayrı müfredat yerine belli yıllara yayılmış bilgileri vermeyi maharet olarak gördük.
Biz öğretmenin gençlere bilgi sunumu yapma ve onların merak duygularını kamçılama sistemini uygulamadık.
Biz öğretmenlerimizi aciz ve zavallı konumuna düşürdük.
Biz öğretmenlerimizi geçim kaygısı ile araştırmayan, okumayan kişiler haline getirdik.
Biz öğretmenlerimizi öğretmen okullarından sonra eğitmedik ve onlara misyon vermedik.
Biz okullarımızı profesörlerin ve doktorların eğitim vereceği yerler değil de tamamen zaman geçirmesi gereken yerler haline getirdik. Öğretmenlerimizi bir profesör haline getirmedik. Onları hayattan kopardık ve onlardan hayatı anlayacak insan yetiştirmesini istedik.
Biz kitap yüklü merkepler yetiştirdik.
Biz sadece kitabi bilgileri öğretmeye çalıştık. Öğrettiğimiz kitabi bilgilerin günümüz teknolojisi ile zihni açılmış olan gençlere bir şey vermeyeceğini anlamadık. Gençlerin bir cep telefonu ile bir dakikada ulaşacağı bilgileri öğretmeyi maharet saydık. Çağı ve teknolojiyi anlamadık. Hala eski kafaya göre, on sene yirmi sene sonra lazım olabilecek veya ileride lazım olursa diyerek bilgi vermeye çalıştık.
Biz ileride lazım olacak bilgilerin ileride lazım olduğunda gençlerin ceplerinde olduğunu ve gencin onu hemen elde edeceğini görmedik.
Biz eğitim ile eski bilgilerin ezberlenmesi ve tekrarlanması gerektiğini düşündük ama asıl eğitimin usul ve yöntem olduğunu görmedik. Her ilimin yöntem ve usulünü ve o ilimden bir nüvenin öğretmesi gerektiğini görmedik. Geri kalan bilgilerin ihtisaslaşma süresinde öğrenilmesini gerektiğini anlamadık.
Biz 12 yıllık eğitimin olmazsa olmaz olduğunu düşündük ama bu 12 yıllık bilgilerin 12 yıl dolmadan eskidiğini anlamadık.
Biz 12 yıldaki eğitimin sıkıştırılarak 8 yıla indirilebileceğini ve elde edeceğimiz fazla dört yıl ile gencimizi alanlara yönlendirip iyi bir uzman veya daha yetenekli olanların alim olarak yetiştirilmesini sağlayacağımızı düşünmedik.
Bize batılılar böyle bir eğitim sistemini dayattılar ve biz bunu tanrı buyruğu gibi gördük, değiştirmek ve hatta karşı çıkmayı küfür olarak niteledik.
Biz gençliğimizi ve hatta paramızı anlamsız bir eğitim macerasına harcarken aslında medeniyet inşa etmek yerine taklitçiliği bile beceremediğimizi görmedik.
Muallimsiz toplumlar yok olur, geleceği olmaz, medeniyet inşa edemez. Muallimler yetiştirelim ve onların önünü açalım. Yoksa eğitim sistemimiz işsiz imal eden ve bu işsizlerin de potansiyel terör malzemesine dönüşmesini sağlayan unsur olur…
Geleceğimiz yok oluyor
Geleceğimize sahip çıkalım
Gelecek binalarda değil; gelecek muallimlerde ve müfredattadır.
Uyanın uykusu derin olan
Uyanmak için hala ne bekliyoruz…
İbrahim Halil ER